
2 Aralık 2009 Çarşamba
15 Temmuz 2009 Çarşamba
anne-kız konulu fotoğraf yarışması...
the association for research on mothering, 2008-2009 anne-kız konulu fotoğraf yarışması sonuçlarını açıkladı.
benim en çok beğendiğim fotoğraf birinci gelen; kızını yemek yerken seyreden annenin fotoğrafı, annenin kızını çaktırmadan, onun kendini doyurmasını ona karışmadan ama bir yandan içinde hafif bir endişe barındırarak seyredişi. yiyeceğin değerli olduğu, yaşamın bir mücadeleye dönüştüğü ve bundan en çok çocukların ve kadınların etkilendiği bir coğrafyada anne kızını doyurabilmenin mutluluğunu yaşıyor, bir yandan da bunu sürdürebilmeyi umuyor.

1st Prize – “mother watches daughter feed - breijing refugee camp, chad” by omar odeh
diğer iki fotoğraf için ARM'in sayfasına bakabilirsiniz.
benim en çok beğendiğim fotoğraf birinci gelen; kızını yemek yerken seyreden annenin fotoğrafı, annenin kızını çaktırmadan, onun kendini doyurmasını ona karışmadan ama bir yandan içinde hafif bir endişe barındırarak seyredişi. yiyeceğin değerli olduğu, yaşamın bir mücadeleye dönüştüğü ve bundan en çok çocukların ve kadınların etkilendiği bir coğrafyada anne kızını doyurabilmenin mutluluğunu yaşıyor, bir yandan da bunu sürdürebilmeyi umuyor.

1st Prize – “mother watches daughter feed - breijing refugee camp, chad” by omar odeh
diğer iki fotoğraf için ARM'in sayfasına bakabilirsiniz.
12 Mayıs 2009 Salı
uyuyan güzele beyaz atlı prens yetiştiren külkedisi anne...

colette dowling, dişilik kompleksi adlı kitabında külkedisi kompleksi olarak adlandırdığı kadının bağımsızlık isteği ile himaye gereksinimi arasındaki dilemmayı gözler önüne serer. kadınlardaki ruhsal yılgınlık ve yorgunluğa bu iç çatışmanın neden olduğunu belirtir. çatışma enerjimizi yiyip bitiriyordur. ayaklarımız üzerinde duran, bağımsız, özgür kadınlar olduğumuzu zannederken, içimizdeki seste bir mutsuzluk, bir tatminsizlik hissediyorsak gerçekte tam da bağımsız olmadığımızı, sorumluluğumuzu tam olarak üstlenmediğimizi düşünmenin zamanının geldiğini söyler dowling. dowling, yüksek kademelerde çalışan, bekar, başarılı kadınların bile günün birinde çalışmak zorunda kalmamayı hayal ettiğini, kendi sorumluluklarını alacak bir erkeği düşlediklerini vurguluyor. bu yüzden bu kadınlar yalnız kaldıkları için mutsuzdurlar; hayatlarını çalışmakla mı geçireceklerdir.
kadınlar kendilerini bağımlı olmak için zorlarlar; kendi özgürlüklerinin önünü "mutluluğu" buldukları sıcak evlerinde
kendilerini güvende hissetmek uğruna keserler. onun için telaşla örümceğin ağını ördüğü gibi gündelik hayatta işlerinin yanında ev işleri çocuk ve eşle ilgilenir; oradan oraya koşar dururlar. çünkü kadın tam olarak özgür ve bağımsız olmaktan korkar; çünkü öyle yetiştirilmişlerdir. gerçekten de çocukluğumuz bu masallarla geçti. hepimiz kurtarılmayı bekleyen birer uyuyan güzel, rapunzel, külkedisi olmadık mı? kurbağayı öpünce beyaz atlı prense dönüşmedi mi?
dowling, kadının öncelikle parayla olan ilişkisini sorgulamasını öneriyor; para erildir; kadın para kazanır ama onu yönetmesini erkek kadar iyi bilemez; her gün hesabını yapan, bilen, kazandığı kadar harcayan kişinin sağlıklı bir ruh haline sahip olduğunu vurgular:
"insanın hesabını günbegün bilmesi yalnızca iyi bir mali politika değil, aynı zamanda iyi bir duygusal politikadır. böyle bir şey, gerçeklikle günbegün hatta anbean temas kurmak anlamına gelir. çocuklara ya da birlikte yaşadığım adama karşı içimde bir öfkenin birikmesine yol açmamak anlamına gelir. çöküntüye uğradığım zaman, her şeyi gözden geçirmek anlamına gelir: neler oluyor burada? enerjim nereye gidiyor? nelerden zevk alıyorum? harcadığım enerji, zevk gelirimi karşılıyor mu, yoksa bir dengesizlik mi var? elime geçenden daha fazlasını mı harcıyorum? eğer öyleyse elime daha fazlasının geçmesini nasıl sağlayabilirim?"
bağımlı kadınların bağımlı çocukları olacağından söz eder dowling. bağımlı anne, hayattan korkan anne, korkak çocuklar yetiştirir; günün birinde kendilerini kurtaracak birini bekleyen yetişkinler... hiçbir zaman tam olarak büyüyemeyen, birer ergen kalmaya mahkum yetişkinler...
10 Mayıs 2009 Pazar
12 Mart 2009 Perşembe
feminist aday
beyoğlu belediye başkanlığın bağımsız adayı feminist anne ülfet taylı'nın internet adresi:
http://www.feministaday.com/
http://www.feministaday.com/
5 Mart 2009 Perşembe
dişil yazın atölyesi
écriture féminine yani dişil yazı(n) dişinin kendini ifade edebileceği bir yazı olarak tanımlanabilir.
manifesto niteliğindeki metni helene cixous tarafından 1971 yılında yazılan "medusanın gülüşü" olarak kabul ediliyor. cixous, bu metinlerin tam bir tanımının verilemeyeceğini söyler. yani tamamen her "kadın"ın kendini ifade etmesine bağlı olarak son derece öznel yazılardır. écriture féminine denemelerimin yer aldığı blogum:
http://disilyazinatolyesi.blogspot.com/
feministanne@gmail.com adresine siz de denemelerinizi yollayabilirsiniz. böylece bir dişil yazın birikimi sağlanabilir. haydi siz de çıkınızı açın bakalım...
manifesto niteliğindeki metni helene cixous tarafından 1971 yılında yazılan "medusanın gülüşü" olarak kabul ediliyor. cixous, bu metinlerin tam bir tanımının verilemeyeceğini söyler. yani tamamen her "kadın"ın kendini ifade etmesine bağlı olarak son derece öznel yazılardır. écriture féminine denemelerimin yer aldığı blogum:
http://disilyazinatolyesi.blogspot.com/
feministanne@gmail.com adresine siz de denemelerinizi yollayabilirsiniz. böylece bir dişil yazın birikimi sağlanabilir. haydi siz de çıkınızı açın bakalım...
26 Şubat 2009 Perşembe
Ey meme sen nelere kadirsin!

İnsan tarihinde kadın memesi gibi birçok stratejiye tabiî olan bir başka insan organı daha yoktur herhalde. Bu meme ne menem bir şeydir ki ona sahip olan “kadın” dışında herkesin üzerine bir lafı vardır.
Tüm bir psikanaliz külliyatı bebeğin annesinin memesiyle olan ilişkisini insanın psikolojik gelişiminin kaynağı olarak belirler. Freud, bu ilişkiyi bir cinsel haz kaynağı olarak ele alırken, nesne ilişkileri kuramının öncülerinden Melanie Klein, Haset ve Şükran adlı yapıtında kuramını iyi meme ve kötü meme üzerine kurar.
Yeni anne olmuş bir kadının yavrusunun sağlıklı bir ruh sağlığına sahip olmasının memesiyle olan ilişkisine bağlı olduğunu bilmesinin üzerinde nasıl bir baskı oluşturabileceğini tahmin etmeniz zor olmasa gerek. Tam da bu noktada bir de anne ile bebeğin ilişkisini düzenleyen tüm bir pediatri bilimi devreye girer. Çocuk uzmanları saatli emzirmeyi ya da işaretle emzirmeyi savunan değişik ekollere ayrılmıştır.
Annenin bebeğini hangi aylarda ne kadar (“cc” gibi belirli ölçüler çerçevesinde), ne sıklıkla (saatte bir ya da iki, iki buçuk saatte bir gibi) emzireceğini söyler.
Tüm tıp camiası ilk altı ay mutlaka annenin bebeğini emzirmesi gerektiğini vurgularken; psikanaliz bebeğin memeyle ilişkisinin psikolojik açıdan önem taşıdığını belirtirken kamusal alanın ve çalışma sektörünün neden buna göre düzenlenmediği; neden anne olmuş, bebeğini beslemek isteyen kadının eve itildiği bilinmez?!...
Meme tüm bir pornografi endüstrisinde beslenme ve ruhsal tatmin kaynağından haz kaynağına dönüşür. Burada cinsel bir metadır. Eril kültürün memeyi tüketim biçimidir. Tüm bir estetik endüstrisi meme üzerine kuruludur. Meme dönemin yaratılan ölçütlerine göre silikonla büyütülür ya da kesilip biçilir. Memelerin saklanmasını buyuran ve bunun için sutyeni icat eden iç çamaşırı endüstrisi ve moda memeyi giydirir.
Kadın bedeninin nasıl olması gerektiğini söyleyen estetik ve giyim endüstrileriyle kadına ait organın işlevleri üzerine fikir sahibi olan tıp ve psikanaliz yanında kadın nerededir? Memesine neden sahip çıkmaz?
Kadın memeleri çıkmaya başladığı andan itibaren onları kaybeder. Birer emanet, eril kültürün değerlerinin simgeleriyle ağırlaşmış, haz uyandırma potansiyeline sahip olduğu için utanılması, saklanması gereken birer fazlalığa dönüşür memeleri. Genç kadın için güzel olma ölçütleri belirlenmiş, güzelse gurur veren ve belli ölçülerde sergilenebilir, değilse birer derttir memeleri. Anne için ise yavrusunu doğru ve uygun nasıl besleyeceği dikte edilen birer organ.
Benim mememle tanışmam emzirmeyle başladı diyebilirim; ilk zamanlarda neredeyse yirmi dört saat bebeğimi besledim, acıyan uçlarına krem sürerken, elektrikli pompayla süt boşaltırken organımı yeniden keşfettim, kanıksadım, sevdim. Sanırım bebeğimizi emzirip emzirmeyeceğimizi, emzireceksek ne zaman, ne kadar emzireceğimizi kimse bizden daha iyi bilemez. Tüm bu yabancılaştırma stratejilerine karşı “kadın”ın direnmesi gerektiğini düşünüyorum.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)