26 Şubat 2009 Perşembe

Ey meme sen nelere kadirsin!




İnsan tarihinde kadın memesi gibi birçok stratejiye tabiî olan bir başka insan organı daha yoktur herhalde. Bu meme ne menem bir şeydir ki ona sahip olan “kadın” dışında herkesin üzerine bir lafı vardır.

Tüm bir psikanaliz külliyatı bebeğin annesinin memesiyle olan ilişkisini insanın psikolojik gelişiminin kaynağı olarak belirler. Freud, bu ilişkiyi bir cinsel haz kaynağı olarak ele alırken, nesne ilişkileri kuramının öncülerinden Melanie Klein, Haset ve Şükran adlı yapıtında kuramını iyi meme ve kötü meme üzerine kurar.

Yeni anne olmuş bir kadının yavrusunun sağlıklı bir ruh sağlığına sahip olmasının memesiyle olan ilişkisine bağlı olduğunu bilmesinin üzerinde nasıl bir baskı oluşturabileceğini tahmin etmeniz zor olmasa gerek. Tam da bu noktada bir de anne ile bebeğin ilişkisini düzenleyen tüm bir pediatri bilimi devreye girer. Çocuk uzmanları saatli emzirmeyi ya da işaretle emzirmeyi savunan değişik ekollere ayrılmıştır.
Annenin bebeğini hangi aylarda ne kadar (“cc” gibi belirli ölçüler çerçevesinde), ne sıklıkla (saatte bir ya da iki, iki buçuk saatte bir gibi) emzireceğini söyler.

Tüm tıp camiası ilk altı ay mutlaka annenin bebeğini emzirmesi gerektiğini vurgularken; psikanaliz bebeğin memeyle ilişkisinin psikolojik açıdan önem taşıdığını belirtirken kamusal alanın ve çalışma sektörünün neden buna göre düzenlenmediği; neden anne olmuş, bebeğini beslemek isteyen kadının eve itildiği bilinmez?!...

Meme tüm bir pornografi endüstrisinde beslenme ve ruhsal tatmin kaynağından haz kaynağına dönüşür. Burada cinsel bir metadır. Eril kültürün memeyi tüketim biçimidir. Tüm bir estetik endüstrisi meme üzerine kuruludur. Meme dönemin yaratılan ölçütlerine göre silikonla büyütülür ya da kesilip biçilir. Memelerin saklanmasını buyuran ve bunun için sutyeni icat eden iç çamaşırı endüstrisi ve moda memeyi giydirir.

Kadın bedeninin nasıl olması gerektiğini söyleyen estetik ve giyim endüstrileriyle kadına ait organın işlevleri üzerine fikir sahibi olan tıp ve psikanaliz yanında kadın nerededir? Memesine neden sahip çıkmaz?

Kadın memeleri çıkmaya başladığı andan itibaren onları kaybeder. Birer emanet, eril kültürün değerlerinin simgeleriyle ağırlaşmış, haz uyandırma potansiyeline sahip olduğu için utanılması, saklanması gereken birer fazlalığa dönüşür memeleri. Genç kadın için güzel olma ölçütleri belirlenmiş, güzelse gurur veren ve belli ölçülerde sergilenebilir, değilse birer derttir memeleri. Anne için ise yavrusunu doğru ve uygun nasıl besleyeceği dikte edilen birer organ.

Benim mememle tanışmam emzirmeyle başladı diyebilirim; ilk zamanlarda neredeyse yirmi dört saat bebeğimi besledim, acıyan uçlarına krem sürerken, elektrikli pompayla süt boşaltırken organımı yeniden keşfettim, kanıksadım, sevdim. Sanırım bebeğimizi emzirip emzirmeyeceğimizi, emzireceksek ne zaman, ne kadar emzireceğimizi kimse bizden daha iyi bilemez. Tüm bu yabancılaştırma stratejilerine karşı “kadın”ın direnmesi gerektiğini düşünüyorum.

16 Şubat 2009 Pazartesi

beyoğlu'nun belediye başkanlığı'na aday feminist bir anne

önümüzdeki yerel seçimlerde beyoğlu'nun belediye başkanlığı "seçim için feminist kolektif oluşumu" bağımsız adayı ülfet taylı bir erkek çocuk annesi feminist bir kadın... tam bir mor rüyaya dalıyorum.

beyin oğlu, beyoğlu, gecesi ayrı gündüzü ayrı, içi beni dışı seni yakar bir semt. oğlumu bir kere götürebilme fırsatımın olduğu ama istanbul'a geldim geleli eski gençlik mekanlarımı özlediğim ki şimdi çok değişti, ortaokuldan beri zamanımım çoğunu geçirdiğim semt.

düşlüyorum; ülfet taylı başkan seçilmiş; bir pozitif ayrımcılık hakim bölgeye; merkezde yaşamak, şehre doyasıya dokunmak isteğimiz sonunda gerçekleşmiş oraya taşınmışız; çünkü bölge artık çocukla yaşanabilir hale gelmiş; bebek arabası için yer ayrılmış; en ufak boş yere çocuk parkı kurulmuş, çiçek, çim ekilmiş. portatif emzirme ve alt değiştirme kabinleri konulmuş. gece arka sokaklar dahi aydınlatılmış, geceleri yazlık bir kasabanın mesire yeri gibi güvenli ve tertemiz, çöpçüler sabah akşam faaliyette:))

eminim kadın eli değse sana, "hanım evladı" olmakla insanca yaşanan bir yer haline dönüşeceksin bey oğlu. üç çocuk yapın diyen bir başbakanı olan bir ülkenin kadın ve çocuklara kamusal alanda zerrece yaşam hakkı tanımaması ne kadar ironik oysa. acaba girin evlerinize, yaşayın kapalı kapılar ardında mı denmek isteniyor diye sormadan edemiyor insan.

umarım bu girişim düşlerimizin gerçekleşmesi yolunda bir ışık, bir umut olur.

12 Şubat 2009 Perşembe

irigaray'ın erkek çocuk yetiştiren annelere öğüdü...

ben sen biz'i okuyorum hala; irigaray,

annelerin kız çocuklarına erkek çocuklar gibi yapmayı öğretmemelerini, aksine erkek çocuklarını cinsel olarak erkek kimliklerini koruyarak kız çocuklarınınkiyle aynı toplumsal erdemlere sahip olacak şekilde eğitmelerini öğütlüyor.

nedir bu toplumsal erdemler? sessiz ve sakin olmak, kısık sesle konuşmak, savaşçı ve gürültücü oyunlar oynamamak, başkalarına karşı nazik olmak, sabırlı ve alçakgönüllü olmak.

irigaray, freud'a dayanarak eril cinselliğin gerginlik, boşalma ve rahatlamadan oluşan bir yapıya sahip olduğunu belirtir. bu tarz bir cinselliğe karşılık gelen kültürel manzara savaş ve saldırganlıktan ibaret oluyor. işte bunu önlemenin tek yolu erkek çocuklarını farklı yetiştirmek.

savaşı eleştiriyoruz ama çocuklarımız hala savaş oyuncakları ve oyunlarıyla büyüyor (örneğin şu anda aklıma gelen 'star wars-yıldız savaşları' filmi ve oyuncakları (ışın kılıcı!!!) ne kadar masum görünürse görünsün tüm bunlar saldırgan davranışların ve imgelerin artmasına neden oluyor. üstelik çocukların ve yetişkinlerin zihninde barış ve önemi konusunda bir bilincin oluşmasını güçleştiriyor.