12 Mayıs 2009 Salı

uyuyan güzele beyaz atlı prens yetiştiren külkedisi anne...




colette dowling, dişilik kompleksi adlı kitabında külkedisi kompleksi olarak adlandırdığı kadının bağımsızlık isteği ile himaye gereksinimi arasındaki dilemmayı gözler önüne serer. kadınlardaki ruhsal yılgınlık ve yorgunluğa bu iç çatışmanın neden olduğunu belirtir. çatışma enerjimizi yiyip bitiriyordur. ayaklarımız üzerinde duran, bağımsız, özgür kadınlar olduğumuzu zannederken, içimizdeki seste bir mutsuzluk, bir tatminsizlik hissediyorsak gerçekte tam da bağımsız olmadığımızı, sorumluluğumuzu tam olarak üstlenmediğimizi düşünmenin zamanının geldiğini söyler dowling. dowling, yüksek kademelerde çalışan, bekar, başarılı kadınların bile günün birinde çalışmak zorunda kalmamayı hayal ettiğini, kendi sorumluluklarını alacak bir erkeği düşlediklerini vurguluyor. bu yüzden bu kadınlar yalnız kaldıkları için mutsuzdurlar; hayatlarını çalışmakla mı geçireceklerdir.

kadınlar kendilerini bağımlı olmak için zorlarlar; kendi özgürlüklerinin önünü "mutluluğu" buldukları sıcak evlerinde
kendilerini güvende hissetmek uğruna keserler. onun için telaşla örümceğin ağını ördüğü gibi gündelik hayatta işlerinin yanında ev işleri çocuk ve eşle ilgilenir; oradan oraya koşar dururlar. çünkü kadın tam olarak özgür ve bağımsız olmaktan korkar; çünkü öyle yetiştirilmişlerdir. gerçekten de çocukluğumuz bu masallarla geçti. hepimiz kurtarılmayı bekleyen birer uyuyan güzel, rapunzel, külkedisi olmadık mı? kurbağayı öpünce beyaz atlı prense dönüşmedi mi?

dowling, kadının öncelikle parayla olan ilişkisini sorgulamasını öneriyor; para erildir; kadın para kazanır ama onu yönetmesini erkek kadar iyi bilemez; her gün hesabını yapan, bilen, kazandığı kadar harcayan kişinin sağlıklı bir ruh haline sahip olduğunu vurgular:

"insanın hesabını günbegün bilmesi yalnızca iyi bir mali politika değil, aynı zamanda iyi bir duygusal politikadır. böyle bir şey, gerçeklikle günbegün hatta anbean temas kurmak anlamına gelir. çocuklara ya da birlikte yaşadığım adama karşı içimde bir öfkenin birikmesine yol açmamak anlamına gelir. çöküntüye uğradığım zaman, her şeyi gözden geçirmek anlamına gelir: neler oluyor burada? enerjim nereye gidiyor? nelerden zevk alıyorum? harcadığım enerji, zevk gelirimi karşılıyor mu, yoksa bir dengesizlik mi var? elime geçenden daha fazlasını mı harcıyorum? eğer öyleyse elime daha fazlasının geçmesini nasıl sağlayabilirim?"

bağımlı kadınların bağımlı çocukları olacağından söz eder dowling. bağımlı anne, hayattan korkan anne, korkak çocuklar yetiştirir; günün birinde kendilerini kurtaracak birini bekleyen yetişkinler... hiçbir zaman tam olarak büyüyemeyen, birer ergen kalmaya mahkum yetişkinler...

2 yorum:

Anne ve Bebisi dedi ki...

kadın para kazanır ama onu yönetmesini erkek kadar iyi bilemez; her gün hesabını yapan, bilen, kazandığı kadar harcayan kişinin sağlıklı bir ruh haline sahip olduğunu vurgular

Cok yanlis bir genelleme. Evet, her gordugu ayakkabiya atlayan, alisveris yapmadan duramayan, kapitalist carkin icindeki tuketime endeksli kadinlar icin gecerli olabilir kazandiginin cok uzerinde harcamak. Ancak bu carkin disindaki ailelerde genellikle kadin yonetimi ele alirsa ailenin beli dogruluyor. Parayi kullanmayi gercekten bilmeyen ve bu yuzden ailesine ekonomik sIkIntIya surukleyen oyle cok erkek var ki. Hatta kapitalist cark disi ailelerde durum yukaridaki tespitin tam tersi diyebiliriz. Erkekler ayagina yorganina gore uzatmak deyiminden habersizken, kadinlar bu deyimin hakkini veriyor :)

Hülya Cinsçiçekçi dedi ki...

kötü bir genelleme yapmış.
ben iş hayatından bıkıp, hiç çalışmak istemeyen, evde çocuk bakıp "karı parası" yemek isteyecek pekçok erkek tanıyorum. "birileri gelsin beni kurtarsın" hissinden çok iş hayatının çarklarından yorulmakla ilgili bence. parayı yönetme konusunda kadınlar çok daha başarılı. esra'ya katılıyorum ben de.
bu arada blogun çok orijinal.
takipteyim.