10 Aralık 2008 Çarşamba

kucağın sıcaklığı...


dokunmanın mucizesi, jean liedloff'un the continuum concept adlı kitabı, (http://www.continuum-concept.org/) süreklilik olgusu çerçevesinde anne ile bebek arasındaki ilişkiyi ele alıyor. liedloff, yequana yerlileri ile birlikte bir süre vakit geçirmiş ve oradaki anne-çocuk ilişkisini modern dünyadakiyle karşılaştırarak gözlemlemiş. yazara göre bebek, milyonlarca yıldır atalarının ona aktardığı deneyimlerle anne karnından dünyaya geliyor. bu deneyimlerin en önemlisi bebeğin doğduktan sonra annenin kucağına yerleşme, onunla sürekli temas içinde olma beklentisi. bebek kendi isteğiyle, emeklemeye ya da yürümeye başlarken annenin kucağından yere iniyor. kucakta, anne gündelik işlerini yaparken sessizce gözlemliyor ve dolayısıyla gündelik yaşam pratiklerini öğreniyor. modern hayatta yataklarında, arabalarında ya da mama sandalyelerinde oyuncaklarla uyarılarak deneyim kazanan bebeklerin aksine, daha huzurlu ve dingin bir deneyimleme süreci yaşıyor. bebeğin kesintisiz kucak beklentisi modern anne tarafından karşılanamadığından, yazar insan yavrularının tedirgin, huzursuz, mutsuz büyüdüğünü, sonrasında sorunlu bireyler haline geldiklerini vurguluyor.
yazarın büyük bir genelleme yaparak modern insanın bunalımını kucak olgusuna bağlaması abartı geldi bana. kitapta bebeğin sürekli kucakta taşınmasının yaşadığımız dünyada imkansız olduğu göz ardı edildiğinden kitap daha çok teorik kalıyor. aynı sorun, tüm "doğal ebeveynlik" tarzlarında da kendini gösteriyor. (dr sears, v.b) kucakta taşınabilirliğin, annenin fiziksel durumuyla da oldukça ilişkisi olduğu da unutulmamalı; sling tarzı taşıyıcılar bebeğin kucakta taşınmasını kolaylaştırsa da bel, boyun, sırt ağrılarının önüne geçilemiyor. ancak anne ve bebek ilişkisindeki karşılıklı iletişimin güçlü olabilmesi için kucağın büyük önemi olduğunu düşünüyordum ki bu kitap düşüncelerimi pekiştirdi. liedloff, bebeğin işaretine göre emzirmenin üzerinde duruyor. modern annenin emzirme gibi bebek için hayati önem taşıyan bir deneyimi saate bağlamasını eleştiriyor. ancak bunun özellikle ilk zamanlar anne için çok zor bir süreç olduğu göz ardı edilmemeli memede geçirilen zaman yalnızca bir beslenme deneyimi değil, bir özgüven meselesi olduğu için bebek için çok önemli ve ilk zamanlar çok uzun süreler bebek annesinin göğsünde zaman geçiriyor. bu dönemde ister istemez annenin hareket alanı, kabiliyeti kısıtlanıyor. ben de bebeğim istediği zaman emziriyorum. ilk zamanlar yemek yerken, bilgisayarın başında emzirdim; kitap okuyarak ya da televizyon seyrederek... değişik mekanlarda bebeğimi emzirmek durumunda kalmıştım; en ilginç olanı kadıköy’de belediye meclisinin sıralarıydı, bağdat caddesindeki banklarda, otobüste, minibüste, vapurda emzirdim ya da sokakta yürürken...
maalesef yequana yerlisi değiliz, yaşam mücadelemizi modern hayatın tüm olumsuzlukları içinde vermeye çalışıyoruz, yequanaların orman içindeki barakalarında değil, trafik sorunu olan, çarpık yerleşmiş koca bir şehirde apartman dairelerinde bebeklerimizi büyütüyoruz. üstelik bazılarımız para kazanmak zorundayız, dolayısıyla bebeklerimizden ayrılmak... bir gün kadınlar işe bebekleriyle gidebilirlerse, hem çalışıp hem de rahat rahat emzirebilirlerse, kamu alanında annelere bebek bakımıyla ilgili kolaylıklar sağlanırsa (alt değiştirme, emzirme odaları, daha çok park ve oyun alanı) belki bir nebze daha huzurlu bebekler geleceğin huzurlu yetişkinleri olacak şekilde büyür.

2 yorum:

Anne ve Bebisi dedi ki...

Merhabalar, blog adresinize montessori mail grubundan ulastim:)

Bu kitap benim basucu kitabim:) Dr. Sears'inkilerle birlikte:))

Modern yasamda bebegi %100 kucakta tasiyabilirsiniz. Benimkisi %80-90 idi mesela:) Yalniz ciktigim uzun disari gezilerimde arabasini kullaniyordum ama oglum kucak duskunu bir cocuk oldugu icin bir yandan tek elimle onu kucagimda tasiyip diger yandan bos arabayi ittirdigim cok oldu:) Gun icinde ise surekli kucagimdaydi:)) Yaklasik 14-15 ay:))

Isil, (http://veggieway.blogspot.com/) kizini %100 kucakta tasiyarak, ustelik ailesinden uzakta, Ingiltere'de buyuttu/buyutmekte. Tabii ev disinda calismiyor olmasi, benim de oglum 14 aylik olana kadar calismiyor olmam bu konuda onemli bir etken.

Yalniz kitapta fark ettiyseniz onemli olan cocugun surekli anne tarafindan tasinmasi degil. Surekli olarak insanlarla ten temasinda olmasi. Elbette emzirme, uyuma vs sirasinda anne ile oluyor ama gun icinde kabile icinde, o kucaktan bu kucaga geziyor:) Modern yasamda iste maalesef asil eksiklik bu:( Cekirdekten neredeyse atom aileye donustu aileler. O yuzden cocugun sorumlulugu ve butun yuku annenin uzerine kaldi. Bu, anne acisindan cok yorucu, cok yipratici. Cocugun bakiminin bir cok kisiye paylastirilmasi hem anne acisindan kolaylik hem de bence cocuk acisindan daha saglikli. Ama tabi sartlar ne kadarina el verirse o kadari yapilabiliyor. O yuzden ben bu kitaptaki bilgileri, kendi modern ve aileden uzak gurbetteki yasantimiza olabildigince uydurmaya calistim. Bebegi, o istedigi zaman emzirmek, uzun sure (en az 2.5 yasina kadar) emzirmek, kendi istegi ile kucaktan kopup hayata karismak istedigi zamana kadar kucakta tasimak, ayni yatagi paylasmak (co-sleeping) vb konular bence modern yasam icinde de uygulanabilir.

Dediginiz gibi buyuk sehirlerdeki anne-cocuk olanaklari daha da gelistirilmesi dilegiyle.

feminist anne dedi ki...

merhaba, öncelikle deneyiminizi paylaştığınız çok teşekkür ederim. henüz dr sears, bu kitap ve doğal ebeveynlik olgusuyla tanışmadan önce doğum yaptıktan sonra, o duygusallıkla (sürekli ağlıyordum:) bebeğimi kucağımdan bırakmak istemedim. birlikte benim ve babasının göğsünde yattı, gün boyu kucağımda, mememdeydi; onu arasıra yatağına yatırdığımda (o da annemlerin ısrarıyla; kucağa alışacak sözleri hiç eksilmiyordu) bir huzursuzluk kaplardı içimi, kendimi onun yerine koyardım, kendini güvende hissetmediğini düşünürdüm. ben daha yeni anneyim, bebeğim hala küçük, yedi aylık oldu. daha yeni yeni oturmaya başladığından beri kucağımdan yere indi ve mutlu, huzurlu, istediği zaman elleriyle kucağıma gelmek istediğini işaret ediyor; zaten ben de istemese de kucağıma alıyorum sık sık... ilk zamanlar bu durum gündelik hayatımı kısıtlamaya başladığında çünkü yalnızken annenin de dinlenmeye ihtiyacı oluyor,bana yardımcı olacak kaynakları araştırırken continuum concept'i, dr.sears'i, slingle taşıma yöntemlerini v.b keşfettim. bu arada türkiye'de yurtdışındaki kadar çeşitli sling olmadığını, evde yapılanın da çok pratik olmadığını en azından benim için belirtmek gerek. bu kaynaklarda gündelik yaşamda anne yalnızken bu pratiğin zorluklarından bahsetmemeleri dikkatimi çekti. yüzde yüz taşımanın annenin evde bebeğiyle yalnızken tuvalete gitmesi ve iki elini kullanması gereken işler yapması durumunda imkansız oluyor... örneğin yemek yaparken ya da temizlik yaparken tek elle yapılamayacak şeyler var; öyle çok garip durumlarda bin takla attığımı bilirim:))) sonuçta, sizin de dediğiniz gibi, annenin çoğu zaman yalnız olduğu modern yaşamda, bu pratik biraz ütopik kalıyor gibi geliyor bana...